Ana içeriğe atla

Tehlikeli Oyunlar-Oğuz Atay





Kitaba Başlarken

   Kitabı elime aldığımda zorlu bir yolculuğun beni beklediğini biliyordum fakat hiç bu kadar keyif alacağımı düşünmüyordum. Kitabın ilk bölümünü okumaya başladığımda acaba bana vermek istediği mesajı anlayabilecek miyim endişesi oldukça yoğundu. İlerleyen bölümlerde kahraman o kadar benden birisiydi ki kullandığı cümleler düşünmeye ya da düşünmemeye çalıştığı durumlar o kadar tanıdık geliyordu ki kitabı bitirdiğimde onu ne kadar özleyeceğimi düşünmeden edemedim.

Konu   

Hikmet Benol, 3 katlı bir gecekonduda(apartman olduğunu kabul etmediği için bunu tercih ediyorum) yaşamaktadır. Alt katında dul kadın Nurhayat Hanım, üst katında ise emekli albay Hüsamettin Tambay yaşamaktadır. Zaman ilerledikçe hayatına Sevgi ve Bilge dahil olacaktır. Yazar, kendini bulmaya ve anlamaya çalışan bir şehir insanın binaya veya insanlara sıkışıp kalmış benliğinin yolculuğunu sunmaktadır.

İçsel Bir İç Dünya

İnsanın zaman zaman kendisine dönüp sorduğu sorular vardır. Bu sorular cevaplanmak için değildir. Biliriz ki bu sorular aslında içimizdeki cevaplardır. Hikmet'in düşündüklerine baktığımız zaman da bize bir çok soru sorar dolaylı da olsa. O soruları okuduğumuz an içimizde bir cevap belirir. Kendimize verdiğimiz bu cevaptan korkarız belki de. Hikmet o kadar gerçek bir kahraman ki onu kendi yerinize koymadan edemiyorsunuz. Belki de o sizi kendisinin yerine koyuyor.. 
    Hayata karşı sorgulayıcı tavrı, günlük olaylardan çıkardığı düşünsel sorunları, tehlikeli oyunlar diye bahsettiği insanın farkında bile olmadan kurduğu o basit çıkarları kitap boyunca yüzümüze çarpıyor. Hikmeti okurken  yeri geldi güldüm yeri geldi onu düşüncelerinden alıkoymaya çalıştım ve bazen de onun yerine acı çektim. insanların basit oyunlarından birini anlatırken bahsettiği şeyden çok etkilendim;
Ben hata yaparken neredeydiniz diyor okura. 
Neredeydiniz! 
Neden tam hata yaptığım anda dikilip karşıma bunu söylediniz? 
Neden geç kaldınız? 
Neden bunu bile bile bana engel olmadınız...?
Belki insanın kendi iç isyanını yansıtığı için sevmişimdir.Belki de içimdeki isyanı bir güzel anlattığı için onu çok sevmişimdir.
   İnsanın insana yaptığı oyunları düşündüğümüzde asında Hikmet'ten farklı olmayacağız.
Küçük dünyasında bir ömür yaşadı. Bu ömre ise kötü bir oyun sığdırdı.
Ya biz ne yapacağız... Başkalarının oynadığı oyunu izlemeye devam mı edeceğiz?

  Bu romanını okuduktan sonra Oğuz Atay'a tekrar hayran oldum. Şehir insanın iç sıkıntısını evrensel bir dil ile nasıl bu kadar güzel anlatmış ve en önemlisi düşünmüş. Romanda sadece Hikmet yok. Tüm bir dünya var. Romanın içine sığdırdığı bu dünyayı okuduktan sonra romandan büyük bir haz aldığınızı farkedeceksiniz. Büyük bir doyum yaşadığınızı kitabı bitirdiğiniz an anlayacaksınız. Geniş ufuklu, aslında içinden binlerce düşüncenin çıkabileceği engin bir roman. 



Yazar İçin 

Kullandığı dil ise akıcı ve monologlar oldukça etkileyici. Bazen bu monologlar arasına albayın, Hikmetin, yazarın düşünceleri de giriyor ve aslında siz hangisini okuduğunuzu karıştırabiliyorsunuz. Bu nedenle kimi okuyucu için oldukça güç bir roman. Ben okurken keşfetmeyi sevdiğim için beni oldukça heyecanlandıran ve açan bir roman oldu. Onunla karşılaştığım için çok mutluyum :) İçimde yarattığı heyecanı daha fazla anlatmak isterdim fakat o kadar içsel bir aydınlatma yarattı ki hangi kelimeleri kullanırsam kullanayım hiç tam olmayacak gibi. 

Kitapta altını çizdiğimi satırlar;

  • Allah belanızı versin! Sesinizi bastırmak için, burnumun dibindeki kötülüğünüzü yok etmek için, uzak kötülükler düşüneceğim.(Syf.17)
  • İçimde bir boşluk var; perşembe sabahları, okula gitmek istemediğim sırada duyduğum korkuya benzeyen bir boşluk.(Syf.20)
  • Bana gülerlerdi: Evi olmayan ukala aydınların bu öfkesine, yuva sahibi cahil insanların rahatlığıyla gülerlerdi.(Syf.24)
  • Evlenme kararımı silah arkadaşlarımla birlikte almadığım için onlara ne diyeceğimi bilemiyordum.(Syf.26) 
  • Oysa bana birdenbire, işte evlendin ya, hayatını kazanıyorsun ya, o halde hayata atıldın, dediler. Tam atıldığım sırada söyleselerdi ya.(Syf.33)
  • Beni hep durduruyorsunuz albayım. Bir gün beni kimse durduramayacak. Ve kendimi rezil etmeme izin verilmedikçe, ben de elalemi rezil etmeğe devam edeceğim.(Syf.75)
  • Senisevmiyorsevseydi sen kitap okurken sırtını çevirip uyumazdı; senisevmiyorsevseydi sen o filmi anlatırken, ceketinin dışına çıkan gömlek yakasını düzeltmezdi.(Syf.92)
  • Bilge her şeyi biliyordu, neden İngilizce öğrenmek istediğimi biliyordu. Here I come ulan, dedim; ben varım işte, here I come. Üşüdüm albayım, kalkalım.(Syf.107)
  • Gerçek, başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür.(Syf.109)
  • Yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik.(Syf.386) 
  • Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. (Syf.386) 
  • Bütün hayatımca konuşmuştum. Bir cümlesi aklımda kalmamıştı.(Syf.412)





*Kapak fotoğrafı için kullanılan kaynak https://www.dr.com.tr/Kitap/Tehlikeli-Oyunlar/Edebiyat/Roman/Turkiye-Roman/urunno=0000000061603







    















Yayınevi : İletişim Yayıncılık
İlk Baskı Yılı : 2000
Sayfa Sayısı : 479
Ebat : 13 x 19,5


Baskı Sayısı : 45. Basım

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yusuf Atılgan Tüm Öyküleri

Bu kitabı okuyana kadar öykü okumayı sevmediğimi zannediyordum. Ta ki Yusuf Atılgan ile tanışana kadar..   Yapı Kredi Yayınları yazarın tüm öykülerini bir kitapta toplamış ve çokta güzel olmuş. İlk sayfayı okuduğum an anladım ne kadar güzel bi kitaba başladığımı. Hiç bitmesindi hiç... Dili o kadar güzel o kadar akıcı ki başladığınız öykünün nasıl bittiğini anlamıyorsunuz bile. Yaşadığı toplumu çok iyi gözlemleyerek uç noktalara değinmiş. Aslında hepimizin yaşadığı ya da yaşayabileceği durumları bir çırpıda okumuş oluyoruz. Her bir öyküde başka bir hayat gördüm başka bir hayat yaşadım. O hayatlara üz...

İskender Pala- Mihmandar

  Belki de bitmemesini istediğim ender kitaplardan biriydi. Beni hiç tahmin etmediğim yerlere götürdü.  Yüzyıllar evvelinden başlayan olaylar günümüz tarihi ile sonuçlanıyor. Yüzyıllar geçip giderken olayların bağlantıları oldukça yumuşak ve birbiriyle ilişik. Olayları kitaptaki her kişinin ağzından dinliyoruz neredeyse. Dili oldukça akıcı ve sade. Kitabı okurken isimleri hafızanızda tutmakta zorlanmıyorsunuz. En önemlisi kitapta birçok bölümün ve bir çok olayın yer almasına rağmen olaylar zincirini kaçırmıyorsunuz. Kafa karışıklığı yaşamadan içinize sindirebileceğiniz çok güzel bir kitap sizi bekliyor. Kısa Bir Özet;     Hz.Muhammed'in peygamber olarak Medine'ye geldiği sıralarda herkes O'nu kendi evinde ağırlamayı isteyip dualar ederken O nerede konaklayacağını devesine bırakır. Devesi ise Ebu Eyyub el Ensari'nin evini seçer.O günden sonra Hz.Muhammede evinden ayrılana kadar aylar boyunca ona zarar gelmemesi için geceler boyu uykusuz kalır ve onu korumaya ...

Albert Camus-VEBA

     Oran şehriyle başlayan anlatım dikkatimizi ilk önce şehre vermemizi sağlıyor. Veba ile Oran'ın ilişkisini anlayabilmemiz açısından şehrin tasviri oldukça önemli. Oran diğer şehirlerden farklı olarak sanki daha çok arkada kalmış terk edilmiş kimsenin hareket etmeye dahi üşendiği ama yine de hayat mücadelesine devam ettiği bir yer olarak göze çarpıyor.     Kitaba yaşam veren kahraman;Doktor Reux belki de bir şehrin Veba'yı nasıl karşıladığını anlamamızı her yönüyle irdeleyerek sanki şehrin içinde acıları yaşıyormuşuz gibi hissetmemiz için çabalıyor. Veba'nın ortaya çıkmasıyla yetkililerin bile yardımı esirgediği şehirden vazgeçtikleri anda doktor Reux hiç bir zaman hastalarını kurtarmaya çalışmaktan onlara hayat olmaktan vazgeçmez.      Dikkat edilmesi gereken husus Veba'nın ortadan kaldırılması için girişilen kişisel çabalar değil de Veba nedeniyle ayrılıklar özlemler yaşayan Oranlılar. Kimi hastalığı bir kurtuluş olarak...